February 14, 2016

Math 101 - Introduction to Mathematics for Referees

4 yıla yakın olmuş yazmayalı. Kısa bir özetle başlayayım. Trakya'da yaşıyorum artık. Lüleburgaz'a yerleştim. Ankara'dan çok uzakta kalınca Falcons'u yürekten desteklemekten öte geçemez oldum. İlk fırsatta bir Ankara ziyareti yapmak istiyorum bu vesileyle.

Son iki yıldır Namık Kemal Üniversitesi'ne yardımcı olmaya çalışıyorum. İster adına koçluk diyin, ister abilik; gidebildiğim antrenman ve maçlarda Ravens'a elimden gelen yardımı yapmaya çalışıyorum. Hatta son dönemde gidemediğim maç bile oldu (hafiften nişanlanıyordum o haftasonu). Takımla en son dün TOBB ETÜ Raiders maçında görüştük haliyle.

Kaybetsek de; mücadelemiz kötü değildi. Rakiple bir sorun yaşamadık. Saha ve hava şartları fena değildi. Bir ara fena yağmur yağdı ama o da kısa sürdü. 7 hakemimizden 6'sı da iyiydi. Daha ne olsun...

Başlık tamamen 7. hakeme gönderme içeriyor. İkinci yarıda bizim tarafımızda görev alan hakem bu maça zerre yakışmadı. Öncelikle çocukların sağlıklarını etkileyecek faullerin çoğu gözünün önünde olmasına rağmen çalmadı. Bu kısım neyse. İtiraz ettik diye bench olarak ceza da yedik. Buna da eyvallah...

Maçın en orijinal anı: İkinci yarı, skor 14-0. Redzone'da sayı yememe mücadelesindeyiz. Yine çalınmayan bir ceza için bizim bench'ten sesimiz yükseldi. O sırada bahsi geçen hakem arkadaş bize dönüp "sanki 3 touchdown'u ben yedim" cümlesi kurdu. Sen tarafsız olması gereken bir hakemsin; ne cüretle bu cümleyi kurarsın? Kimsin sen? Ne haddine? Bu ülkede hakemlik gelişmiyor diyoruz ya hani; bu kafa yapısıyla geriler ancak. Dünkü sahaya yakıştıramadığım tek canlı o hakemdir benim.

Başlığa dönecek olursam; 14-0 geride olan hiçbir takım 3 TD yememiştir. Çünkü 3 kere 6, 18 eder. Hakemliği, kuralları, insanlığı bir kenara bırakalım. Önce matematik öğrenelim. Matematik önemli!

April 08, 2012

Yazmak zamanı

Çok açtım arayı ama bu günkü sinirle yazacağım. Bir anı:

2001 yılı şubat ayı. Bu spora başladığım ilk sene; ilk deplasmanım. Gömer'in tabiriyle "Amerikanımsı Futbol" oynadığımız dönem. Sadece Bilkent Judges malzeme satın alabilmiş; onlar da rakiplerini öldürmemek için kullanamıyorlar. Dizlik, dirseklik, dişlik ve kogi tüm koruyucular (Sarp'ın sünger omuzluğunu saymazsak). Head tackle - don tackle yılları yani.

İTÜ Hornets ile Maslak'ta karşılaşacağız. Hazırlık maçı. O dönem ismi TAFÜK'tü zannediyorum, takım temsilcilerinden oluşan kurul lig programını açıklamamıştı henüz.

Dedim ya 2001, aylardan şubat. Bolu Tüneli bile yok o zamanlar. Bolu Dağı'nın buzlanması haberleri var sadece. Okul tarafından sağlanan araçla akşam yola çıkacağız. Okulun araç vermiş olması dönem için büyük lüks.

Toplanma saati 22.00, hareket saati 23.00. İlginç bir şekilde 22.00'de takım toplandı. Geciken yok yani. Kara haberi aldık: Bolu Dağı'ndaki buzlanmayı gerekçe gösteren yönetim aracımızı iptal etmiş. Yola çıkmaya hazırız. Sabah İstanbul'a inip öğlen maça çıkmayı planlıyoruz ve aracımız yok.

O gece saat 23.30 gibi hareket ettik ODTÜ'den. Nasıl mı? Otobüs kiraladık. Çoğu üniversite öğrencisi olan oyuncular ceplerinde ne var ne yok döktü ortaya. Abartmıyorum; cebimizde umumi tuvalete gidecek para yoktu yola çıkarken. Kimi ev kirasını verdi, kimi yeni yatmış bursunun tamamını.

Ertesi gün METU Falcons (ODTÜ Şahinleri kullanılmıyordu pek o dönemde) maç saatinde sahadaydı. Sahaya çıkanların çoğu son öğününü bir gün önce Ankara'da yemişti, aç çıkıldı sahaya.

Buyrun size "bu takımı niye fanatiklik seviyesinde seviyorsun?" sorusunun cevabı. Ne mutlu ki o dönemde gönül verdiğim Falcons çizgisini hala koruyor.

O gün birlikte forma giydiğim üç insan bugün aynı takımın başında tekrar İstanbul'a gitti Üniversiteler Ligi müsabakası için.

Yaşamayan bilmez ODTÜ'de vize dönemlerini. Şu an da vize dönemi ve kadrodaki gençler takımı toplayıp resmi bir maç için İstanbul'a kadar gitti oynamak için. Eminim içlerinde telafi sınavına girecek olanlar vardır çünkü ODTÜ sever hafta sonu sınavlarını. Telafi sınavı "make-up" değil; matkaptır ODTÜ'de. Ama sporcu isen buna katlanırsın.

Ama Ankara'dan kalkıp İstanbul'a giden Şahinler karşılarında takım bulup oynayamadılar. Zaten İstanbul'da olan bir takım sahaya çıkmadı.

Buna yorumum çok ağır olur benim. İçimden gelenleri yazarsam birilerinin şahsına hakaretten mahkemelik olabilirim. O yüzden yorum yapmıyorum şu an. Koç Üniversitesi Amerikan Futbolu Topluluğu (takım olmadıklarını anladım bu gün) bir açıklama yapsın yorumumu ondan sonraya saklıyorum.

May 24, 2011

Play-out ve diğerleri

Öncelikle bu sene hiç ummadığım sonuçlar alarak play-out (yok mu Türkçe karşılık buna) oynamak durumunda kalan ODTÜ Şahinlerine Koç Stallions karşısında başarılar diliyorum. Cavaliers ve Sultans maçlarını canlı izlediğim Şahinler bu konumda olmamalıydı. İAFK maçı son dakikalarda kaybedildi. Boğaziçi maçındaysa da ikinci yarı başındaki kritik hatalar olmasaydı maçın gidişatı değişebilirdi diye düşünüyorum. Tabi ki şu saatten sonra konuda yapılacak tek şey son maçı kazanmak. İnanıyorum ve güveniyorum ki Şahinler sezonu galibiyetle kapatıp seneye olmaları gereken ligde yer alacaklar. Eski bir LB olarak özellikle ODTÜ defansına güvenim tam. Bu yazıyı okursanız benim için bir "No Pasaran!" çekersiniz artık maçta beyler...

Diğer play-out maçı için Ege-DEÜ maçı bekleniyor. Doğal olarak gönlüm Efeler'den yana bu maçta. Sene başında birkaç antrenmanlarında bulundum. Sonrasında önce takımdan sonra İzmir'den ayrıldım. Ama ben bıraktığımda 1. Lig'e yakışacak ciddiyette çalışıyorlardı. İlk senesinde olan bir takımın bu performansı sürpriz değil.

Başlamışken son dönemde tartışılan konulara da el atayım.

Tüm maçlarını deplasmanda oynayan Stallions ODTÜ maçının da deplasman olmasından şikayetçi. Kendilerince haklılar da. Deplasmanın takımlara nasıl bir yük olduğu malum. Ama ODTÜ de az çekmedi bu konuda bu sene. İstanbul'da oynayabilecekleri tüm maçları İstanbul'da oynadılar. Ankara dışından 4 rakip vardı, sadece DAÜ maçı Ankara'da oynandı. Kurada ODTÜ'ye Koç deplasmanı çıksaydı bu sefer de ODTÜ "yine mi İstanbul" diyecekti ve haklı olacaktı.

Bir de final maçı var. Ankara'da mı yoksa İstanbul'da mı olacak diye tartışılıyordu; ortada yapalım dediler.

Oyunu bilenlerin hakemlik yapması konusunda tartışmalar da var. Ben İzmir'de iş ararken hakem eğitimine katılıp en azından spora faydalı olayım diye düşünmüştüm. Seminere 3 gün kala federasyon sitesinde duyuruyu görebildim; o da bayram tatilini kapsayan hafta sonuydu. Haydi evrakları topladım diyelim; o hafta İzmir-Ankara bilet yoktu piyasada. Şu duyurular son anda değil de bir iki hafta önce yapılsa olmaz mı?

Son iki konu için ortak yorum: Deveye boynun neden eğri diye sormuşlar...

April 28, 2011

Zaytung'luk olduk sonunda...

Aşağıdaki yazıyı aslında www.zaytung.com sitesi için yazdım. Federasyon isminin Türkiye Ragbi Federasyonu olduğunu öğrendiğim gün yazdığım bu yazı o gün bu gündür yayınlanmadı. Gülelim ağlanacak halimize diyorum. Buyrun...



ZEYTİNLİ SÜPOZİTUARLARI NEREYE GİRECEĞİNİ ÇÖZEMİYOR

Babaeski’de bulunan Zeytinli İlaç Sanayi ve Tic. A.Ş. bünyesinde iki sene önce kurulan ve Türkiye’nin ilk ve tek şirket amerikan futbolu takımı olan Zeytinli Süpozituarları’nda lige başvuramadan kafalar karışmış durumda. 2009 yılında kurulan takım hangi isimle hangi lige katılacağını henüz çözememişken, hangi federasyona başvuracağı konusunda da sıkıntılar yaşıyor. Kadrosu öğrencilerden kurulu olan üniversite takımlarının aksine antrenman ve maç sahası, ekipman tedarik edilmesi gibi sorunları kısa sürede aşan Kırklareli temsilcisi federasyona bir türlü başvuramıyor.

Biraz tesadüf oldu aslında

Takım antrenörü ve aynı zamanda şirkette kalite kontrol uzamanı olan Şahin Topal takımın kuruluştan itibaren sadece bürokrasiye takıldığını, onun dışında her işin sorunsuz olduğunu söyledi. Topal takımın kuruluş hikayesi için “2009 yılında takımı kurmaya üretim mühendisi bir arkadaşla birlikte karar verdik. Ben Amerika’da Boston’da eczacılık okudum. Kaldığım ev stadyum manzaralı olunca mecburen öğrendim sporu. Bizim şirkette üretim mühendisi olan Özkan Yılmaz da Boğaziçi Üniversitesi mezunu. O da ne zaman Uçaksavar Sahası’nın yanından geçse maça denk gelip 5er 10ar dakika izlemiş. Bir gün biz bununla Fenerbahçe-Galatasaray tartışmasına girdik. Konu oraya nasıl geldi hatırlamıyorum ama tartışma bittiğinde amerikan futbolu takımı kurmaya karar vermiştik. Biraz tesadüfi oldu yani…” dedi

İsim bizi yansıtsın istedik

Özkan Yılmaz ise “Bütün şirket bıkmış zaten tablet görmekten. İlk antrenmanın duyurusunu yaptık, bırak işçileri sırf mühendis kadrosundan 45 kişi katıldı antrenmana. Ben o zamanlar firmada toplasan 10 mühendis filan varız zannediyordum” şeklinde ilk günlerden bahsederken hafif gerginleşti. “Hayır, madem o kadar kalabalığız ben niye eşek gibi çalışıyorum…” şeklinde başlayan cümlesini tamamlamadan “neyse çay saati gelmiş, ben bir çay içip geliyorum” diyerek ayrıldı yanımızdan.

Şahin Topal “o zaman ben takıma nasıl isim koyduğumuzu anlatayım” diyerek kaldığı yerden devam etti. “Firma ismini kullanmak şarttı zaten. Hem seyirci desteği olarak iş arkadaşlarımızı arkamıza alırız, hem de malzemeleri şirkete aldırırız, bize masraf olmaz dedik. Ama bu aramızda kalsın, yazmazsanız iyi olur” diyerek bıyık altından gülmeyi de ihmal etmedi. “Zeytinli ismini koyduk takıma da, baktık ülkemizde bile bütün takım isimleri çift kelimeden oluşuyor, biz de modaya uyduk. Öneriler arasında Tabletler, Kapsüller, Fitiller, Pediatrik Şurup gibi isimler vardı. Oyuncular “rakibe de mesaj veririz” diyerek oy birliği ile takımın ismini Zeytinli Süpozituarları olarak belirledi. Hem çoluk çocuk da kelimeyi bilmediğinden eğleniyoruz. Millet Spurs yazmayı beceremediğimizi düşünüyor.” şeklinde isim koyma sürecini özetledi.

Asıl sorun takım kurmak değil, ne takımı kurduğunu bilmekmiş

“Firmanın futbol sahası vardı, maç ve antrenmanlar için kullanmaya başladık. Malzemeler de kolayca satın alındı. Birkaç da oyun kitabı indirdik internetten, hemen başladık antrenmanlara. Çay saatlerinde de ofisten çıkmayıp LAN üzerinden NFL oyunları oynamaya başladık. Lige başvurmaya kalkışana kadar rahattık aslında. Ne olduysa ondan sonra oldu.

Önce araştırdık; Türkiye’de amerikan futbolu diye bir spor yokmuş. Biraz daha araştırınca öğrendik ki sporun adı korumalı futbol olmuş. Artık kim neden ve nasıl korunuyorsa! Oldu olacak dokunulmazlık ilan etseydiniz; bu ne len! Bizim Takımın adı da Zeytinli Korumalı Futbol Takımı, Süpozituarlar oldu mecburen iyi mi” diye isyan eden Şahin Hoca “ama bu daha ne ki! Ülkede toplasan 15–20 tane resmi takım var, 3 ayrı lig kurmuşlar. Hangisine başvuracağımızı şaşırdık. Tamam, bir tanesi üniversite öğrencilerine yönelik. Ona katılamıyoruz. Ama diğer ligler de acayip arkadaş. Hangi takım alt lige nasıl ve düşüyor, birinden diğerine nasıl çıkılıyor belli değil. Ben bunu anlayana kadar sene oldu 2011. Az kalsın sadece 3 Türk takımının katıldığı bir Avrupa Ligi’ne başvuracaktık geçen sene” şeklinde sözlerini sürdürdü.

Artık federasyon da yok

“Neyse sporun adını tam öğrendik, ligleri de çözdük, federasyona başvuralım dedik; sırf dilekçe yazmak 3 gün sürdü. Federasyon ismini tek satırsa sığdırmak için kelimelerin arasına boşluk koymadık. Türkiye Beysbol, Softbol, Korumalı Futbol ve Ragbi Federasyonu diye isim mi olur. Zaten iki gün sırf “ragbi” mi yazacaz yoksa “rugby” mi diye tartıştık. Sonra internet sitesinden kopyala yapıştır yaptık.” diyen Şahin Topal’ın beysbol ve softbol derken boş bakıyor olması bu sporlar hakkında hiçbir fikri olmadığı gerçeğini de ortaya koydu.

“Bu hafta dilekçemi koydum cebime Ankara’ya başvuru yapmaya gidiyordum ki yolda okuduğum resmi gazetede talihsiz açıklamayı gördüm. Federasyonun adı Ragbi Federasyonu olmuş. Tabela indirilmeden yetişemedim de; ben gittiğimde kapıda sadece Ragbi yazıyordu. “Haydi, beysbol ve softbolu boş verin; Kırklareli’nde 20 takım varmış, daha bir tanesini bile görmedim ama korumalı futbol ne oldu?” diye sordum. “İçeride onun toplantısı var. Adını ya şapkalı ragbi yapıp kaskı sembol yapacağız, ya da tamponlu ragbi yapıp omuzluğu mu ona karar vermeye çalışıyorlar” cevabını aldım. Şimdi biz Zeytinli Süpozituarları olarak hangi federasyona, hangi lige gireceğimizi hala bilmiyoruz” cümleleriyle açıklamalarına son veren Şahin Topal laboratuara doğru giderken gözden kayboldu.

April 12, 2011

FIELD GOAL ATAN SAFETY’YE

Tarih: 10 Nisan 2011…
Yer: Uçaksavar…
Kale: 1 Tane!

Nasıl yahu! Türkiye’nin en eski takımının sahasındayız. Boğaz manzarası şahane. Az önce Etiler’den geçtim sahaya gelirken, kaç farklı Porsche gördüm sayamadım. Benim hatırladığım en kötü kadrosu maçlarından çoğunu kazanan bir takım ev sahibi… ve sahada ikinci bir kale direği yok.

Şimdi beni tanımayan Boğaziçili arkadaşlar “takımı yenildi, çamur atacak bir tek bunu buldu” diyebilirler. Ama sabredip sonuna kadar okurlarsa derdimin bu olmadığı anlaşılacaktır.

Ben defalarca Sultans karşısında forma giydim. Gerek ev sahipliğiyle, gerek saha içindeki ve saha dışındaki tutumlarıyla sevdiğim bir rakiptir Sultans. İşlerini doğru yaparlar, sağda solda polemiğe girmezler pek. Böyle bir takımın sahasında ikinci bir kale direğinin olmamasını yadırgadım. Şunu da söylemek lazım, bir sıfırdan büyüktür. Hiç kalesi olmayan sahalar da biliyoruz. Uçaksavar’da field goal deneyeceksen al sana kale deniyor en azından.

Tabi sahanın bir ucunda TD, diğer ucunda PAT oynanınca ilginç geliyor alışmamış bünyeye. Çocukken oynadığımız “gol atan kaleye” muhabbetine benzettim. Az önce forvettin, şimdi kalecisin. Ya da az önce savunduğun tarafa tek seferlik bir hücum ediyorsun. O zaman field goal atan da safety’ye geçsin…

Neyse çok uzatıyorum, bitmeyecek yazı. Yarın mesai de var zaten…

Kısaca maça değineyim. Ne vardı maçta? TD, safety, fumble, recovery, interception,…

Türkçe yazıyorum ben hala değil mi?

Devam edeyim listeye: karşılıklı güzel pas ve koşu oyunları, yine karşılıklı güzel savunma oyunları, sack (bak hala…)

Özetle her şey vardı. Gelip izlemeyenler kendi dertlerine yansın. Ben (skora rağmen) izlerken keyif aldım. İnanıyorum ki oyuncular da ciddi keyif almışlardır.

Hemen hakemlere de bir yorum yapayım keyif demişken. İster iki takımın da çok temiz oynamasına bağlayın ister hakemlerin başarısına; son yıllarda izlediğim maçlar içerisinde en iyi yönetilen maçlardan biri oldu. Hakem arkadaşları kutluyorum.

ODTÜ’den bahsetmeden önce, kısaca rakibe de değinmekte fayda var. Boğaziçi kadrosu ne kadar gençti, kaç tecrübeli oyuncuları vardı bilmiyorum kadroyu ama gençler (eskiler varsa alınmasın, muhtemelen kadronun en az %70’i benden yaşça küçüktür, kalanlar da kendini genç hissetmese oynamaz) oyunu biliyor. Faul yapmadan temiz oynamanın yanı sıra kural bilgilerini ve doğru zamanlamayı genel olarak iyi yaptılar. Daha da fazla övmeyeceğim bizi yenen takımı :)

Madem Boğaziçi diyorum hala, tribüne de laf etmeden geçemeyeceğim. Tribün eğlenmek içindir. Takıma destek içindir. Ama Türkçe’yi de güzel kullanmak lazım. Sevgili Boğaziçili taraftar arkadaşlar. “Bir sevgilim olsa, bilmem nereli olsa (polemik olmasın diye sansürledim; hedef ODTÜ değildi keza), bir koysam Sultan olsa” şeklinde takımınızı desteklerseniz, benim gibi geyik muhabbetini seven biri çıkar; “bu sahadaki Sultanlar koyulmuş bilmem nereli mi?” diye sorar. Yine alt yazı geçmeden edemeyeceğim; amacım laf sokmak filan değil, yanlış anlamayın. Ama kendinizle çelişiyorsunuz. Ben Sultans formasıyla sahada olsam bu tezahürata bozulurdum kendi adıma.

Gelelim ODTÜ’ye. 3 hafta önce İstanbul AFK karşısında seyrettiğim ODTÜ ile pazar günü seyrettiğim ODTÜ arasında uçurum vardı. Cavaliers maçında çok kızmış hatta üzülmüştüm. Bana maçı soranlara son yılların en kötü ODTÜ oyununu gördüm demiştim. Ama bu hafta cidden toparlanmış gördüm takımı.

Maçta iki takımın da sayı yaptığı pozisyonları çıkarırsak zannediyorum çok dengeli bir istatistik vardır. Oyun olarak iki takımda birbirini ezemedi. Skor nasıl bu kadar farklı oldu derseniz, ODTÜ’de bireysel hatalar hep kritik yerlerde yapıldı. En basitinden, ikinci yarının hemen başında çok başarılı giden drive, fumble ile bitti. Boğaziçi kaptığı topla başlattığı drive sonucunda TD buldu. Birkaç kez red zone’a kadar gidip eli boş dönen ODTÜ (burada Boğaziçi savunmasının da hakkını vermek lazım) ilk yarıda açılan farkı kapatamayınca maç da farklı bitti.

Puan durumunu filan incelemedim ama bildiğim kadarıyla ODTÜ üst sıralar için havlu attı. ODTÜ oyuncularına artık kalan maçlarda kafalarını oyuna vererek tadını çıkartmalarını öneriyorum. Herkes aynı anda ne yaptığını bilerek oynarsa önlerinde kazanamayacakları maç yok.

Bir de yerlerinde olup ODTÜ formasıyla tekrar sahaya çıkmak için neler verebileceğimi bilseler…

February 24, 2011

Anti-pas

Paslanmaya yüz tutan blog sayfama bir ay içinde birşeyler karalamaya başlarım. Ne de olsa Şahinler canları sıkıldıkça İstanbul'a gidecek. Ben de Lüleburgaz'dan çıkarım yola, ortada buluşuruz artık...

December 12, 2010

Buz gibi bir lig

Korumalı futbol liginin başlamasına bir gün kala hava buz kesti. Tabi bunu seyirci dışında dert eden olmadı. Seyirci de ne kadar dert etti bilinmez. Fakat İzmir'de onanacak maça bile hava muhalefet etti. Rakip takım ulaşamayınca Ege Üniversitesi'nin maçı iptal edildi.

Maç yoğunluğunda hakem ataması, maç saati değişikliği filan derken şu ana kadar ilk iki haftanın sadece üç maçı mı oynandı yoksa bana mı öyle geliyor?